113.753 gösterim
39,00 viral puan

Tarihte Türkler Tarafından Avrupalılara Verilmiş En Büyük 7 Ayar

Böyle bir devlettik, böyle olmaya da devam etmemiz lazım. Ne sözümüzü sakınırız ne de karşımızdakini bizden üstün görürüz. Bize en güçsüz dedikleri dönemlerde bile böyle bir alışkanlığımız yok.
CanOlgan 20.03.2017 saat 14:52
  1. 1. Türk Kafası

    Sultan Abdülaziz Hân ve beraberindekiler, 1867’de Paris’te yeni imal edilmiş makinelerin görücüye çıktığı sergiyi gezmektedirler. Padişah, çember şeklinde bir cetvel ve önünde asılı kadife kaplı bir toptan meydana gelen makinenin önünde durur. Bu makine, günümüz lunaparklarında da görülen, topa atılan yumrukla kol kuvvetinin ölçüldüğü ilkel bir makinedir.

    Osmanlı sultanı topun aldığı darbeye göre ibrenin cetvel üstünde hareket ettiği dinamometrenin adını sorar. Kısa süren bir kararsızlığın ardından bir Fransız yetkili yutkunarak cevap verir:

    Mevsim yazdır ama buz gibi bir hava eser ortalıkta... Fransız kaşif, “Türk Kafası” adını verdiği makinenin önünde Osmanlı Padişahının duracağını nereden bilebilirdi ki? Demek Avrupa için Türklerin kafası yumruk atmaya yarıyordu. Sessizliği yine Sultan Abdülaziz Hân bozar:
    “Halil Paşa, göster bakalım şunlara Türk kolunun kuvvetini!”
    Kayserili Halil Paşa, Abdülaziz Hân gibi heybetli birisidir.

    “Emriniz başım üstüne hünkârım!” dedikten sonra ceketini çıkarır ve gömleğinin kollarını sıvar. Herkes nefesini tutmuş olacakları beklemektedir. Halil Paşa yaradana sığınıp öyle bir yumruk savurur ki, dinamometrenin dağılan yuvarlak ibresi bir Fransız’ın, kopan topu başka bir Fransız’ın, yayları da etrafta toplanan öteki diğer Fransızların ayaklarının dibine savrulur.

    Dağılan makinenin karşısındaki Halil Paşa alaycı bir dille şunları söyler:
    “Bu Türk kafası değildir Sultanım! Bu olsa olsa, Avrupa kafası olmalı ki bir vuruşta dağıldı.”
  2. 2. Kanuni Sultan Süleyman'ın Fransuva'ya Yazdığı Meşhur Mektup

    Hazret-i izzet -cellet kudretuhu ve allet kelimetuhû-‘nun inâyeti ve mühr-i sipihr-i nübüvvet ahter-i burc-ı fütüvvetpîşvâyı zümre-i enbiyâ muktedâ-yı fırka-i asfiyâ Muhammed Mustafa’nın -sallâ Allahu aleyhi ve sellemmu‘cizât-ı kesîretü’l-berekâtı ve dört yârinin ki Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali’dir -rıdvâne Allahu aleyhim ecma‘în- onların ervâh-ı mukaddesesi mürâfakati ile,

    Ben ki sultânü’s-selâtîn ve burhânü’l-havâkîn tâc-bahş-ı hüsrevân-ı rû-yi zemîn zıllullâhi fî’l-arzîn Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Vilâyet-i Zülkadriye’nin ve Diyarbekir’in ve Kürdistan’ın ve Azerbaycan’ın ve Acem’in ve Şam’ın ve Haleb’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve külliyen Diyâr-ı Arab’ın ve Yemen’in ve dahi nice memleketlerin ki âbâ-yı kirâm ve ecdâd-ı izâmım -enâre Allahu berâhinehüm- kuvvet-i kâhireleriyle feth etdikleri ve cenâb-ı celâlet-me’âbım dahi tîg-i âteş-bâr ve şimşîr-i zafernigârım ile feth eylediğim nice diyârın sultânı ve padişâhı Sultân Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han’ım, sen ki Françe vilâyetinin kralı Françesko’sun, dergâh-ı selâtîn-penâhıma yarar adamın Frankiyan ile mektûb gönderüb ve ba‘zı ağız haberi dahi ısmarlayub memleketlere düşman müstevlî olub el-ân hapisde idüğünüz i‘lâm edüb halâsınız husûsunda bu cânibden inâyet ve medet istid‘â eylemişsiz, her ne ki demiş isenüz benim pâye-i serîr-i âlem-masîrime arz olunub alâ-sebîli’t-tafsîl ilm-i şerîfim muhît olub tamâm ma‘lûm oldu, imdi pâdişâhlara sınmak ve habs olunmak aceb değildir, gönlünüzü hoş tutub âzürde-hâtır olmayasız, eyle olsa bizim âbâ-i kirâm ve ecdâd-ı izâmımız –nevvere Allahu merkadehüm- dâ’imâ def‘-i düşman ve feth-i memâlik için seferden hâlî olmayub biz dahi onların tarîkine sâlik olub her zamânda memleketler ve sa‘b ü hasîn kal‘alar feth eyleyüb gece ve gündüz atımız eyerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmış ve Hakk Subhânehu ve Te‘âlâ hayırlar müyesser eyleyüb meşiyyet ve irâdeti neye müte‘allik olmuş ise vücûda gele, bâkî ahvâl ve ahbâr ise mezkûr adamınızdan istintâk olunub ma‘lûmunuz ola, şöyle bilesiz, tahrîren fî evâ’il-i şehr-i Âhirü’r-Rebi‘ayn li-sene isneyn ve selâsîn ve tis‘a mi’e.

    [1-10 Rebiülahir 932 / 15-24 Ocak 1526]
    Be-makâm-ı Dârü’s-Saltanati’l-Aliyyeti’l-Kostantiniyyeti’l-Mahmiyyeti’l-mahrûse
  3. 3. Geldikleri Gibi Giderler

    13 Kasım 1918 tarihi müttefik devletlerin İstanbul’ a girdiği günlere tekabül etmekteydi. İngiliz donanmasına ait zırhlılar İstanbul Boğazına girip buraya demirlemiş toplarını Osmanlı Devletinin merkezi karargâhı olan Dolmabahçe Sarayına çevirmişti.

    Durum hiç de iç açıcı değildi. Devlet tüm siyasi ve mülki idareleri ile işgal güçlerine teslim olmuş ve ağır şatlar içeren Mondoros Mütarekesi hükümleri çerçevesi içerisinde işgalci Müttefik Devletlerden gelecek direktiflere boyun bükmekten başkaca bir varlık gösteremiyordu. İşte bu sırada yaveri Salih Bozok’un gözyaşları içinde Mustafa Kemal'e dönerek Boğaza demirlemiş İngiliz zırhlılarını göstermesi üzerine Mustafa Kemal: “Geldikleri gibi giderler” demiş böylelikle ülkenin bir gün yüce Türk milletinin gücüyle bağımsızlığına kavuşacağına dair inancı dile getirmiştir.
  4. 4. İnebahtı

    Kıbrıs’ın fethi esnasında Venedik Elçisi Barbaro memleketten çıkarılmayarak İstanbul’da bırakılmıştı. Venedik elçisi, Osmanlı donanmasının 1571 senesinde İnebahtı’da yenilmesinden sonra Osmanlı Devleti’nin sulhe taraftar olup olmadığını ve Haçlılara tâviz verip vermeyeceğini anlamak istiyordu.
    Bir mülakat esnasında Veziriazam Sokullu Mehmed Paşaya bu yenilgiyi alaylı bir şekilde anlatmaya kalkışmıştı.
    Sokullu Mehmed Paşa ise ona:
    “İnebahtı muharebesinden sonra cesaretimizin sönmediğini görüyorsunuz. Sizin zayiatınızla bizimki arasında fark vardır. Biz sizden bir krallık ver (yani Kıbrıs’ı) alarak kolunuzu kestik. Siz ise. donanmamızı yok etmekle sakalımızı tıraş etmiş oldunuz. Kesilmiş kol yerine gelmez: ama tıraş edilen sakal daha gür çıkar” diyerek tarihî bir cevapla Venedik elçisinin ağzının payını vermiştir.
  5. 5. Fuad Paşa ve İngiliz Elçisi

    Bir rivayete göre İngiliz elçisi dönemin Sadrazamı Fuat Paşa' ya sorar:
    - Girit'i kaça verirsiniz?
    - Aldığımız fiyata.
    - Yani?
    - "27 yıl savaş karşılığı Sir, var mısınız"
  6. 6. Barış Manço Fransız Televizyonunda

    Barış Manço ile Fransız spiker arasında geçen unutulmaz diyaloğu duymuş muydunuz?
    Barış Manço, Fransa'da bir televizyon kanalının canlı yayınına konuktur.
    Küstah bir spiker vardır ve Barış Manço ile dalga geçmektedir. Sürekli, " İşte Türk, yani barbar, vahşi ... " demektedir... Barış Manço daha fazla dayanamaz ve spikere " Yanınızda kâğıt para var mı? " diye sorar.
    Bu soruya spiker şaşırır ve " Evet var ama n'olacak " der.
    Barış manço ısrar edince spiker cebindeki kâğıt paraları çıkartır.
    Bu olaydan az önce Barış Manço canlı yayında "Anahtar" adlı şarkısını söylemiştir... Bu şarkının bir bölümü şöyledir: " Beş Akif- bir saat kulesi, iki kule-bir Fatih, beş Fatih-bir Mevlana, iki Mevlana-bir Sinan" Bu şarkı bir matematik sorusudur ve şarkıda adı geçen kişiler o dönemdeki Türk parası olan banknotların arkasında fotoğrafı olan kişilerdir.
    Barış Manço spikere sorar: " bu paranızda fotoğrafı olan kişi kim? "
    Spiker: "General... "
    Barış manço diğer paralardaki fotoğrafları olan kişileri de sorar,
    Spikerin verdiği cevaplar hep aynıdır, "general... ", "amiral... ", "komutan... " spikerin bu "falanca general, falanca amiral, falanca komutan" cevabından sonra, bu sefer de barış manço cebinden türk paralarını çıkarır.
    Spikere der ki:
    * Bu parada fotoğrafı olan kişi Mehmet Akif Ersoy'dur. şairdir...
    * Bu fotoğraftaki kişi Mevlana'dır, düşünürdür...
    * Bu paradaki fotoğrafı olan kişi Fatih Sultan Mehmet'dir. adaletin sembolüdür...
    * Bu paradaki kişi ise Atatürk'tür. "Yurtta barış, Dünyada barış" diyen kişidir...
    Bizim paralarımız bunlar...
    * Biz türkler ince ruhlu, kibar, medeni insanlar olduğumuz için paralarımızın arkasına "şairlerimizin", "düşünürlerimizin","bilim adamalarımızın" fotoğraflarını bastık...
    Siz Fransızlar kendiniz barbar, vahşi olduğunuz için paralarınızın arkasına hep savaş adamlarının fotoğraflarını basmışsınız!" der...
    Barış Manço'nun bu müthiş cevabından sonra televizyon yöneticileri canlı yayını keserler ve spikeri yayından alırlar, Başka bir spiker yerine gelir ve canlı yayın yeniden başlar, Yeni spiker Barış Manço'dan ve Türkler'den özür diler, programa böylece devam edilir..
  7. 7. Fatih'in Hayalleri

    Bizans İmparatoru Konstantin Paleologos, İstanbul fethine hazırlanan genç padişaha elçilerini gönderir. Bizans imparatoru, rüşvet gibi, bazı yerlerin Osmanlı Devleti'ne verilmesi karşılığında kuşatmayı kaldırmasını teklif eder.

    Genç hükümdar Fatih Sultan Mehmet, gözünü ufuklara dikerek, imparatorun elçilerine şu cevabı verir: “Benim gerçekleştireceğim şeylere sizin hayalleriniz dahi uzanamaz!”
  • Şu an haberi okuyan: 1 kişi var
  • Facebook: 99.132 gösterim
  • Twitter: 162 gösterim

  • Toplam Viral: 99.670 gösterim
  • Toplam Seed: 2.917 gösterim
  • Toplam Direkt: 11.166 gösterim
  • Viral Puan: 39,00